NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مُحَمَّدٍ
النُّفَيْلِيُّ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ بْنُ
سَلَمَةَ
عَنْ أَبِي
عَبْدِ
الرَّحِيمِ
قَالَ أَبُو
دَاوُد أَبُو
عَبْدِ
الرَّحِيمِ
خَالِدُ بْنُ
أَبِي
يَزِيدَ
خَالُ مُحَمَّدٍ
يَعْنِي
ابْنَ
سَلَمَةَ
رَوَى عَنْهُ
حَجَّاجُ بْنُ
مُحَمَّدٍ
عَنْ جَهْمِ
بْنِ
الْجَارُودِ
عَنْ سَالِمِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ عَنْ أَبِيهِ
قَالَ
أَهْدَى
عُمَرُ بْنُ
الْخَطَّابِ
نَجِيبًا
فَأَعْطَى
بِهَا
ثَلَاثَ مِائَةِ
دِينَارٍ
فَأَتَى
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
إِنِّي
أَهْدَيْتُ
نَجِيبًا
فَأَعْطَيْتُ
بِهَا
ثَلَاثَ
مِائَةِ
دِينَارٍ
أَفَأَبِيعُهَا
وَأَشْتَرِي
بِثَمَنِهَا
بُدْنًا
قَالَ لَا
انْحَرْهَا
إِيَّاهَا
قَالَ
أَبُو دَاوُد
هَذَا
لِأَنَّهُ
كَانَ أَشْعَرَهَا
Abdullah (b.Ömer)'den;
demiştir ki:
Ömer b. el-Hattab, buhtî
(denilen türden bir deveyi Beyt-i şerife) gönder(mek üzere işaretlemişti. Bu
deveyi üç yüz dinara satın almıştı. Nebi (s.a.v.)'e gelip;
Ey Allah'ın Resulü ben
bir buhtîyi (Beyt-i şerife) gönder(mek üzere işâretlemiş)dim. Ona karşılık
olarak bana üçyüz dînar teklif edildi. Onu satıp da parasıyla başka (kurbanlık)
develer satın alabilirmiyim? dedi. (Resûl-i Ekrem de:)
"Hayır, kurban et
onu!" buyurdu.
Ahmed b. Hanbel, II,
145; Beyhakî, es-Sünenu'l-kûbrâ, V, 241.
Ebû Dâvûd dedi ki:
(Resûlullah (s.a.v.)'in bu (hükmü)nün sebebi (Ömer r.a.'in) onu işaretlemiş
olmasıydı.
İzah:
Metinde geçen Buhtî
kelimesi Arap ve Acem develerin-den
doğma melez deve
anlamına gelir. Buhtunnasır'a nisbet edilerek bu ismi almıştır. Uzun
boyunlu olmakla tanınır.
Bu hadis-i şerif Beyt-i
şerife kurbanlık olarak gönderilmek üzere işaretlenen bir kurbanlığın yerine
bir başka kurbanlık göndermenin caiz olmadığım ifade etmektedir. Bu mevzuda
ulema farklı görüşlere sahiptir:
1. Hanefî ulemâsına
göre, eğer Kabe'ye gönderilmek istenen bu kurbanlık hayvan nafile olarak
gönderilmek isteniyorsa bunun yerine başka bir kurbanlık göndermek asla caiz
değildir. Çünkü o kurbanlık daha satın alındığı andan itibaren vâcib bir
kurbanlık olarak belirlenmiş olur. Bu belirlenme sebebiyle tfe bir daha başka
kurbanla değiştirilemez. Fakat bir vacibi yerine getirmek üzere alınan bir
kurbanı başka bir kurbanla değiştirmekte bir sakınca yoktur. Bununla beraber
değiştirmemek daha faziletlidir. Nitekim Hanefî ulemâsından İbnu'l-Hûman
Fethu'l-Kadîr isimli meşhur eserinde bu konuyla ilgili görüşlerini şöyle dile
getiriyor:
"Eğer bir kimse
kurbanlık bir deveyi temettü haccında kurban etmek için almış da sonra buna altı
kişi daha ortak olmaya kalkışmışsa bu kişilerin söz konusu kurbanı ortaklaşa
kesmeleri caiz değildir. Çünkü bu kurbanlığı tek başına kesmek önce, satın
alan adam üzerine vâcib olmuştur. Bir hisseyi temettü kurbanı, geriye kalan
altı hisseyi de kendisi üzerine kendisinin vâcib kıldığı bir kurban olarak
kesmesi gerekir. Eğer bu kurbanı altı kişiyi de ortak ederek kesecek olursa o
zaman o altı hissenin fiatını tasadduk etmesi gerekir."
2. Mâlikîlere göre ise
bu kurbanlık işaretlenmiş ve boynuna bir tasma (ip) takılmış ise, veya
özellikle o kurbanın kesileceği nezredilmişse, değiştirilmesi caiz değildir.
Aksi halde değiştirilmesinde herhangi bir sakınca yoktur.
3. Şafiî ulemâsına göre
ise, belirlenmiş nezir kurbanının dışında her kurban değiştirilebilir. Çünkü
insanın kendi malı üzerinde tasarruf hakkı vardır. Binâenaleyh bir hayvanın
hedy kurbanı olarak işaretlenmesi veya boynuna bir gerdanlık takılmış olması o
hayvanı o kimsenin mülkiyetinden çıkarmaz ve üzerindeki tasarruf hakkını
kaldırmaz. Fakat "özellikle bu hayvanı, hedy kurbanı olarak boğazlamayı
üzerime vâcib kıldım ve nezrettim" gibi bir sözle nezirde bulunacak
olursa, artık o kurban kendi mülkiyetinde çıkmış ve fakirlerin mülkü haline
gelmiş olur ki, değiştirmesi caiz değildir.
4. Hanbelilere göre
ise, bir kimse bir hayvanı gerek sözle, gerekse işaretle veya boynuna gerdanlık
takmak suretiyle işaretleyerek onu hedy kurbanı olarak göndermeye niyet edecek
olursa, daha iyisiyle değiştirmek câzidir. Fakat onu yukarıda açıklanan
şekillerden biriyle kendi üzerine vacib kılmadan kurban etmeye niyetlenecek
olursa, böyle bir kurbanı değiştirmesinde bir sakınca olmadığı gibi bu kurbanı
kesmekten vazgeçmesinde de bir sakınca yoktur.[İbn Kudâme, el-muğnî, III, 534.
]